13 Ağustos 2023 Pazar

Dördüncü Roma

 

-Bu yazı hem çok uzun hem de bitmemiş, okumasanız  olur ama okuyup, küfür içermeyen önerilerinizi bildirirseniz daha iyi olur.

Sözcüğü anlaşılır kılan, sözlükteki karşılığı değil taşıdığı duygu yüküdür.




Bu metinde kullanılan “ˉ” simgesi üzerinde bulunduğu harfi uzun “ˆ ” simgesi ince okutur. Örneğin: Hālâ.


Akşama eve dönünce, kitaplığımı gözden geçirmek, kaydını ihmal ettiğim yeni kitaplarımı kayıt altına almak ve kütüphanemde genel bir temizlik yapmak kararıyla evden çıktım. Beynimi sürekli kemiren sıkıntım dolayısıyla uzun süredir kendimi işlerime veremiyordum. Aynı sıkıntı nedeniyledir ki sonunda işi de bırakmıştım. Gerçi ayrılmamı gerektirecek başkaca gelişmeler de yok değildi hani. Çalıştığım işyeri sahibinin çocukları büyümüş, eğitimlerini tamamlamış, erkekler askerlik görevlerini yerine getirmişlerdi. Şirkette benim yaptığım işleri üstlenmek üzere alesta bekliyorlardı. Onları daha fazla bekletmek olmazdı. Tüm olumsuzluklar örtüşünce, hiç aklıma gelmeyen emeklilik yaşamım kendiliğinden başladı.


27 Şubat 2021 Cumartesi

Osmanlı Dediğin!

Selçukluların kurduğu Anadolu liginde şampiyon olmuş, bir kaç kez Balkan Kupası kazanmış Viyana’da iki kere Avrupa Şampiyonluğu final maçı oynamış, sonunda elenerek anneannesinin ligine dönmüş bir takımdır.

13 Temmuz 2019 Cumartesi

S-400 F-35

Amerika adamını harcamaz! Daha doğrusu harcar da harcaması için gerekli şartlar henüz oluşmadı. Bağırıp çağıracaklar ama S-400 almamızın zararı pek fazla olmayacak ülkemize. Amerikanın tüm tehditleri bir balıkçı kavgası aslında. Sırf düşüşe önlem bulma amacını taşıyor.  Tıpkı karizmanın çizildiği zamanda Kudüs'e Büyükelçilik taşıma kararı verilmesi, tepki olarak İslam İşbirliği Teşkilatının toplantıya çağrılması için gerekçe üretilmesinde olduğu gibi. Ordusunu iğdiş eden, askeri okullarını, hastanelerini kapatan, ordusunu paralı askerliğe çeviren, katma değer üretebilen tüm fabrikalarını elden çıkaran, ülkenin haberleşme ağını yabancıya satan birine Amerika'nın karşı olabilmesi mümkün mü? Değil S-400 S-1400 alsalar dahi vır vır ederler etmesine de  asla ciddi bir ambargo uygulamazlar. Bence herkes John Le Carre'nin Köstebek'ini okumalı.
F-35 sorunu ne mi olacak?  Büyük olasılıkla bu uçakları alacağız, sanırım doğrudan üreticisi olan Lockheed Martin firmasından değil İsrail kökenli yeni bir firmadan alacağız.
S-400'leri de, Sinop Gerze'de kurulmasından vazgeçilen nükleer santral için kesilen ağaçların bıraktığı boşluğa kurarız artık. Tabii önce o alanı biraz düzlemek gerekecek.

25 Ekim 2018 Perşembe

ANDIMIZ

Şeytanımla konuştum andımızın geri dönme hikayesini. Dedi ki: Fazla sevinme, beş yıl önce andımızın geri gelmesi için dava açılmıştı. Danıştay 5 yıldır neredeydi? Hidayete mi erdiler? Hem Başkan bu işe fena bozulduğu halde Danıştay Başkanı'nın "yaptığımız yasalara uygundur" diyebilmesi akla uygun mu? düşünsene! Ve ekledi, bildiğin gibi milli olmayan Eğitim Bakanı hemen karara itiraz etti. İtiraz sonuçlanıncaya kadar okullarda andımızın okunmaması yönünde bir genelge de gönderirler mutlaka, yerel seçimlere onbeş yirmi gün kala Danıştay'ın bir başka dairesi, Başkan'ın sinir olduğu bu kararı tekrar kaldırır ve gelsin HDP ve Kürt oyları. Nasıl olsa amaç hasıl oldu, MHP beklenmedik bir şekilde meclise girdi, Başkan ilk turda seçildi, artık milliyetçi oylara ihtiyaç yok. Ver mehteri... Hatta "ko gitsin rahvan".

28 Ağustos 2018 Salı

1985 YILINDA YAPILAN BİR KONUŞMA ÜZERİNE 2018 TARİHLİ EK.

Gün gelecek İran, dünyada gerçek anlamıyla "ilk laik Müslüman ülke" olacak ve bir daha asla bir molla çıkıp, bugünkü İran yaşam biçimini dayatmaya kalkmayacak, hatta dinsel yaşam biçimini dayatmayı aklından bile geçiremeyecek çünkü İran halkı antilaik yaşamın bedelini ödemeye başladı Humeyni karşı devrimiyle.

Laik düzen yeniden kurulduktan sonra ortada molla falan kalmayacak demiştim Sebahattin Abi'ye, Beylerbeyi setüstü Necat Abi'nin kahvesinin önündeki çardakta. 1985 yıllarıydı sanırım.

Buna karşılık biz görür müyüz, görmez miyiz bilemiyorum, Türkiye bir iç savaş yaşayacak. Bu savaş Türk Kürt savaşı değil, laik antilaik savaşı olacak. Savaşı biz laikler kaybedeceğiz,  ki bir dinciyle tartışılamayacağını, ya vurmak ya da kaçmak gerektiğini öğrenmemize kadar. Ülkemizin dinci kesimi bir yana, eğitilmiş, çağdaş yaşamı içselleştirmiş kesim bile  laik düzeni hiç anlayamadı, demokrasiden daha önemli olduğunu kavrayamadı, kavrayamazdı! Bir bedel ödemedi laik yaşam biçimi için. Sandı ki laik düzen olmadan da demokrasi olabilir.

1946'dan itibaren  din ağırlıklı eğitim verilse yani dindar vali, dindar cumhurbaşkanı, dindar başbakan, dindar okul müdürü, dindar müsteşar, dindar hakim-savcı vb. kişiler yetiştirilse daha iyi olur diye düşündü embesil İnönü. Aslında inandığından değil, gelecek seçimlerdeki oyları Demokrat Parti'ye kaptırmamaktan başka amacı yoktu.  Oysa, günümüz Müslüman ülkeleri böyle yetişmiş yöneticilerle yönetiliyor ve hepsi her alanda yerlerde sürünüyor. Osmanlı, çağdaşı diğer Müslüman topluluklar kadar katı olmasa da şeriatla yönetilen bir ülkeydi ve buna karşın  ille de laik düzen olmalı diyenler Osmanlı Paşaları idi.  Din ağırlıklı yaşam biçiminin gelişen toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediğinin, yeni yaşam biçimiyle uyuşmadığının farkındaydı paşalar.

İç savaş öngörüsü aklına yatmamıştı beni dinleyen Sebahattin Abi'nin. Ne yani "usta şoför olabilmek için ille de kaza mı yapılmalı" diye sormuştu tam 37 yıl önce. Soru yanıtını içerisinde barındırıyordu. Yani "evet". Hiçbir sürücü saniyenin ölçülemeyecek biriminde kaza olabileceğini kaza yapmadan tasavvur edemez. Kazaya karışmadan aracını kullanabildiği sürece herşey yolundaymış gibi gelir sürücüye. Kaza yapanları eleştirir, kendisinin asla onlara benzemeyeceğini söyler, tıpkı "biz İran, Arabistan olamayız, biz farklıyız" diyenler gibi.

Tüm okulları imam hatip tarzı eğitime yönlendirdiğiniz zaman biz, değil İran gibi, Arabistan gibi olmayı, daha beter oluruz demiştim. Diğer Müslüman ülkelerin halkından daha zeki falan değiliz. Bizi farklı yapan aldığımız laik eğitimdir. Laik eğitim kaldırıldığı anda bal gibi İran'a, Afganistan'a döneriz diyordum.. Laik düzenin konforuna alışmış insanların tümü gibi Sebahattin Abi de karşı çıkıyordu. Sebahattin Abi ne yazık ki bugünleri görüp bana "haklıymışsın" diyemeden öldü.

Ve H.H.Korkmazgil'in deyişiyle:
Ekmeği bol eyledik
Acıyı bal eyledik
Sıratı yol eyledik
Geldik bugüne.

İlkokul müdüründen CB'ye kadar tüm kamu görevlileri imam hatip mezunu. Hırsızlık, yolsuzluk, adam kayırma, kadın cinayeti, iş kazaları, çocuk gelinler, erkek çocuklara tecavüz, ihtiyaca göre fetva, yandaş hukuk, sürü haline getirilmiş bireyler vb. gibi ne kadar olumsuz sıralama ölçütü varsa hepsinde dibe vurduk. Oysa ülkemiz Menderes'in ağır darbesine karşın Özal'a kadar dünyanın imrenilen, örnek alınan ülkesiydi. Sıfır bile değil eksiden başlayıp yeniden oluşturulan toplum, üretimde, eğitimde, sağlıkta, hukukta dünyanın örnek gösterilen ülkesiydi. Özal'a kadar yeraltı faaliyetleriyle yetinen dinciler 163. maddenin kaldırılmasıyla yer üstüne çıktılar, Pıtrak gibi çoğaldılar ve  her biri Martialis'in Zoilus'a,  O suyu bulandırmaya kıçın yetmez Zoilus/Kafanı sok, kafanı! diyerek önerdiğini bilhakkın yerine getirdiler.
             

             

             
             

5 Temmuz 2018 Perşembe

474 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME

Liberal liboşlar henüz tutuklanmamıştı, Hasan Cemal, Oya Baydar, Cengiz Çandar, Baskın Oran, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Murat Belge, Eser Karakaş, Nuray Mert, Halil Berktay, Hadi Uluengin vb. "Mayın Eşeği" olduklarının henüz farkında  değillerdi. Feto'nun her istediği veriliyor, kendisine methiyeler düzülüyordu. Dünya liderleri Erdoğan'la görüşmek üzere sıraya geçmişlerdi yani Macron henüz ortada yoktu ve "dünya lideri olmak iyi ama her hafta Erdoğan'la  görüşmek olmasa" mealindeki beyanatı henüz verilmemişti. "Yetmez ama evet!" furyası henüz başlamamıştı.  Bir iki gazete ve gazeteci dışında hemen herkesin Erdoğan'dan demokratik lider çıkabileceğine (Demokrasi benim için amaç değil araçtır" demiş olmasına karşın.) inandığı yıllardı. CHP'ye vurmak adına kurucu liderlere, kurucu değerlere ve özellikle laikliğe saldırılar henüz alttan alttan yapılıyordu ki ben altta linkini verdiğim yazıcığımı yazmış, bugünleri yani AKP vekili Tülay Babuşçu'nun 90 yıllık reklam arası bitti dediği 12 Ocak 2015 tarihinden aslında çok daha önce reklam arasının bittiğini vurgulamıştım.
https://dorduncuroma.blogspot.com/2013/09/demokratik-laik-cumhuriyete-elveda.html

474 sayılı khk ile 90 değil ama 95 yıllık reklam arası kesinlikle bitti. Üşenmeyip üstte linkini verdiğim yazımı okursanız Mozart mı, Webber mi?  yönündeki sorumun yetersiz olduğunu fark ettiğimden bu yazıyı kaleme almamın  zorunlu olduğunda kesinlikle benimle hemfikir olursunuz. Gelinen noktada Mozart, Webber yetmez,  bizi  Missa Solemnis paklar ancak. Missa Solemnis çok uzun, en iyisi son kısmı olan Agnus Dei'ye link vereyim. Buradaki Agnus (kuzu) biz yani "Laik Cumhuriyet" yanlısı olanlarız 😣

https://www.youtube.com/watch?v=URMtKDr7Gww

12 Haziran 2018 Salı

24 HAZİRAN SAAT: 17:00

Umarım yanılıyorumdur, 20 Haziran civarında "Su Uyur Hulusi Akar" paşa işgal edilmiş ve günümüze kadar ses çıkarılmamış Ege Adaları üzerine Yunanistan'a sert çıkış yapacaktır. Beş gün boyunca Türkiye ile Yunanistan arasında kayıkçı kavgası yapılacaktır. YSK'nın seçim sonuçlarını açıklamasından önce Su Uyur Hulusi Akar Paşa adaları geri almak üzere orduyu harekete geçirecektir. Savaş hali nedeniyle YSK seçim sonuçlarını açıklanmayacaktır. Eğer yazdıklarım yapılmamışsa kazanması garantidir. Devamını yazmayayım başım derde girer. "Nelerin olacağı" konuştuğum   arkadaşlarım tarafından  biliniyor nasılsa.

İYİSİ VARDIR, KÖTÜSÜ VARDIR

İYİSİ VARDIR, KÖTÜSÜ VARDIR

Afrikalısı, Asyalısı, Amerikalısı yoktur Homo sapiens'in; İyisi vardır, kötüsü vardır.

Türk'ü, Kürt'ü, Alman'ı, Fransız'ı, Japon'u   vb. yoktur insanların; iyisi vardır, kötüsü vardır.

Klasiği, folkloriği, cazı yoktur müziğin; iyisi vardır, kötüsü vardır.

Tolstoy'u, Kipling'i, Pamuk'u Nazım'ı  yoktur edebiyatın; iyisi vardır , kötüsü vardır.

Maksist'i Kapitalist'i yoktur ekonominin, iyisi vardır, kötüsü vardır.

Fransız'ı, Türk'ü, Çin'i, Meksika'sı yoktur mutfağın; iyisi vardır, kötüsü vardır.

Milano'su, Paris'i, New York'u, İstanbul'u yoktur modanın; iyisi vardır, kötüsü vardır.

Klasiği, empresyonizmi, ekspresyonizmi, kübizmi, sürrealizmi, çağdaşlığı yoktur resim sanatının; iyisi vardır, kötüsü vardır.

Budizmi, Şintoizmi, Hinduizmi, Müslümanlığı, Hristiyanlığı, Yahudiliği yoktur dinlerin; iyisi yoktur, kötüsü vardır.




22 Aralık 2016 Perşembe

PARANOYA 4

Ne menem zihniyettir bu!

Kaçınılmaz çatışmanın geleceğine dair ayak sesleridir bunlar. Biri kalkar Halep'in hesabını soruyorum der  Rus Büyükelçisi'ni öldürür, biri tırla noel pazarına girer Berlin'de, biri İsviçre'de cami bombalar. Bir kez olsun bile düşünmezsin! Niye oluyor bunlar?
Düşünmezsin çünkü aldığın eğitim düşünme, sorgulama melekelerini köreltmiştir.
Düşünemezsin çünkü aldığın din ağırlıklı eğitim beynini iğdiş etmiş. Beynin iğdiş edilmemiş olsaydı
" bu suikast Türk Rus yakınlaşmasını bozmak amacıyladır" demezdin.  Türk Rus yakınlaşmasını, Halep, Rusya'nın istediği gibi Suriye Devleti kontrolüne girdiğinde yandaş medyana ağıt yaktırıp sabote edenin sen olduğunu anlayabilirdin. Az biraz sentez becerin olsaydı. "biz Suriye'ye Esed'i devirmek için girdik" demezdin. Rusya'nın Esad yanlısı olduğunu ve Rusya izniyle uçabildiğini düşünebilirdin.
Ne dedi Büyükelçi katili: Halep intikamını aldım. Ektiğin rüzgar fırtına oldu, farkında değilsin.
Rusya'nın acısını paylaşıyorum deyince herkesin inanacağını sanıyorsun ama kimse inanmıyor.
Yatsı geçeli çok oldu, sen hâlâ mumunun yandığını sanıyorsun.
Yaşamı din ile biçimlendirmeye kalkışıldığında çıkmaz yola girildiğini fark edemiyorsun. Hangi dinden olursa olsun fanatiklerin yapacaklarının öngörülemez olabileceğinin ayırtında değilsin. Laik düzenin egemen olması halinde her şeyin daha güzel olduğunu anlayamadın. Güzelim ülkenin içine sıçtın.
Büyükelçi'yi öldürenin  ".... Cumhuriyet Anadolu Lisesi" mezunu olduğunu öylesine vurguladın ki Cumhuriyet ve Anadolu düşmanlığını kustun adeta. Cumhuriyet'e ve Anadolu'ya olan düşmanlığının gözünü öylesine karartmış ki, ülkemizi getirdiğin bu güvensiz ortamın farkında bile değilsin.
Biliyorum, hissediyorum. Feto umurunda değil senin. Varsa yoksa 17/25. 17/25 unutulacaksa Türkiye'nin yok olmasını bile iplemezsin.  Tıpkı "ben sultan kalayım sevr'e razıyım" diyen Vahdettin gibi. Kendini öyle büyük görüyorsun ki hesap verecek olmayı kabul edemiyorsun. Oysa bir bakteri gibisin. Bakteri gibisin kardeşim,çok küçüksün ama örneğin havaya karışsan milyonlarca hatta milyarlarca insanın ölümüne sebep olabilirsin.
Ne kolay değil mi? Facebook'u, twitter'i engelle, yayın yasağı koy, kimse bilmesin, bilemeyince düşünemesin, senin söylediklerinle yetinsin. Her şeyin en doğrusunu sen bilirsin ya.... Tıpkı Mussolini. Hitler, Stalin vb. gibi.
Yandaşların ne yapacaklarını şaşırdılar. Dün "insanın bir Rus uçağı daha düşüreceği geliyor" diyen yandaşın, bugün Rusya Büyükelçisi'ne ağıt yakıyor.
Aklınca Fetocuları temizliyorsun ama gidenlerin yerine aldıkların yine badem bıyıklı, yine alnı secdeye varan, yine dinci. Tek amacın  yüksek maaşlı yerlere yandaşlarınızı getirmek, büyük ihaleleri yandaşlara vermek... Eğitime, birikime, liyakata yine önem vermiyorsun...
Sen gelmeden önce sadece Pkk vardı. Şimdi Fetö var, El Nusra var, Işid var, Tak var, Pyd var, var oğlu var! ve hatta DHKP-C bile hortladı.
Hani insanda biraz akıl izan olur diyeceğim ama olmayabiliyormuş.






31 Ekim 2016 Pazartesi

PARANOYA 3

Yaklaşık 30 yıldan beri söylediklerime; burası İran değil, ordu var, AYM var, Danıştay var, Yargıtay var diyerek itiraz eden arkadaşlarımdan biri dün "galiba haklısın" dedi.
Onlara derdim ki: gelecekte İslami yaşama uygun giyinmediğimiz, davranmadığımız vb. gerekçelerle sokakta saldırıya uğrayacağız, gittiğimiz karakoldaki polis de, mahkeme hakimi de saldırganlarla aynı düşüncede olacaklarından bize değil saldırgana hak verecekler, hatta İslami yaşam biçimine uymadığımız için fırçalayacaklar.

Akp iktidar olalı beri yazdıklarımı okuyan bir kaç okuyucum bilir, şeriatın geldiğini, ama kimsenin haberi olmadığını yazar dururum.

Asıl iddiam Türk Kürt savaşı değil ama laik antilaik savaşı yaşayacağımız ve bu savaşı laiklerin kaybedeceğidir.

Bugün olur mu bilmem ama Cumhuriyet Gazetesi'ne el konulmaya çalışılması bu savaşın tetikleyicisi olabilir. Baskı muhalif gazetelere, muhalif olan her kuruma, hatta sosyal medyadaki muhaliflere bile yansıyacak.  Okullardaki gerici eğitim uygulamalarından sıtkı sıyrılan velilerin kalkışacakları protestolar da baskıdan paylarını alacak. Ve bir süre sonra muhaliflerin yapacakları protestolar muhtemelen provokatörlerce sabote edilmeye başlanacak. Yine başta "münferit" eylemlerdir denilecek, üstünkörü kınanacak ama kimse cezalandırılmayacak.

Bir süre sonra, devam edecek protestolara karşı çıkışlar şiddetlenecek. İş muhtemelen sopalı baskınlarla başlayacak, giderek bıçaklı, ateşli silahlı saldırılara dönecek. Laik kesim, yok demokrasiydi, yok laiklikti, yok insan haklarıydı, cumhuriyetti falan diyerek karşısındakini fikirlerle ikna etmeye çalışırken ya küfür yiyecek, ya kafasına sopa inecek ya da bıçaklanacak veya kurşunlanacaktır. Laik kesim çatışmaya kaybetmek zorundadır ve kaybedecektir! Çünkü çoğunda insan sevgisi vardır, "can" her şeyden önemlidir. Karşısındaki ise İslam adına cinayet işlediğinde cennete gideceğine inanmış insan kalabalığıdır ki acımasızlıkta sınır tanımazlar.

Yani kısaca savaşların en acımasızı olan din kökenli iç savaşa doğru dolu dizgin gidiyoruz. Dilerim Cumhurbaşkanı ve Hükümet   IŞİD'den ders almışlardır ve bu gidişe engel olmaya çalışacaklardır.


25 Ekim 2016 Salı

PARANOYA 2

1984 yılında başlayan pkk kalkışmasını takip eden günlerde Türkiye iç savaşa mı sürükleniyor sorusuna evet iç savaşa sürükleniyoruz ama Türk Kürt savaşına değil laik antilaik savaşına sürükleniyoruz derdim. Ogün bugündür aynı şeyi söyleyip duruyorum.Arkadaşlarım beni anlamıyor, bana hak vermiyorlardı ki bugün gazetelerdeki bildirilerini okuyunca arkadaşlarımın değil, Osmanlı Ocakları'nın benimle aynı fikirde olduklarını gördüm..
Arkadaşlarım, "iyi de neden din savaşı olacak dediklerinde" dinsel kavramlar gittikçe yaygınlaşıyor, yaşam biçimimiz, kültürümüz İslamiyet doğrultusunda değişiyor, Bir süre sonra İslami yaşam biçimine ayak uydurmak istemeyenler ile İslamı yaşam biçimi yapmak isteyenler zorunlu olarak çatışacaklardır diyordum. Dinler doğaları gereği toplumu biçimlendirmek zorundadır. "Hem Müslümanım hem de örneğin namaz kılmam, hesabını O Dünya'da Allah'a veririm diye bir şey yok" dayatmalarına maruz kalacağımız günlerin yakın olduğunu söylerdim.
Atatürk, "biz yarım yamalak olsa dahi şeriatla yönetilen bir ülkede büyüdük, şeriat  insan yapısına aykırıdır, bundan sonra laik düzen olacak" dedi ve oldu ama biz laik düzeni anlayamadık, Laik düzen için bir bedel ödemedik. Bu yüzden değerini bilmiyoruz. Müslüman ülkeler arasında Humeyni'yle değişim geçiren İran halkı bedel ödüyor. Gelecekte gerçek anlamda laik Müslüman ülke İran olacak. Biz gelecekte İran halkının günümüzde ödemekte olduğu bedeli ödeyeceğiz. Ondan sonra laisizmin kıymetini bileceğiz. İşte bu bedel ödeme din kökenli iç savaşla olacak derdim ama arkadaşlarımdan biri olduğum için kimse pek iplemezdi. Ve hatta iyi ama derlerdi arkadaşlarım: AYM var, TSK var, Danıştay, Yargıtay var.... Zamanla hepsine kendileri gibi düşünenleri  atarlar derdim.
Tamam da biz İran gibi olmayız derlerdi. Tüm okulları imam hatip yaptıklarında, evrim teorisini, cumhuriyet ilkelerini kitaplardan kaldırdıklarında 15 yıl sonra tümümüz değil İran, Arabistan gibi oluruz derdim.
H.H.Korkmazgil'in deyimiyle: Geldik bu güne.
Onlar konuşur AKP yapar oldu.
CHP, başı örtülü devlet memuru olamaz dediğinde "münferit olaydır" dendi.
Günümüzde başı örtülü olmayan memurluğa alınmıyor.
CHP, öğretmenler öğrencileri cuma namazına götürüyor, laikliğe aykırıdır dedi,Münferit olaylardır dendi.
Bütün okullarda mescit zorunlu hale getirildi
CHP, kamuda dinsel simge kullanmak laikliğe aykırıdır dedi, münferit olay dendi.
Tesettürlü Hakim, savcı, polis, subay var şimdi.
CHP askeriyede din ön plana çıkarılmamalı, ast üst ilişkisi bozulur dedi.
Her kuvvet komutanlığının bir imamı oldu.
Gn.Kurmay Başkanı. yatsı namazını kılmıştım, arkasından boğazıma kemer doladılar dedi.
Suriye'deki harekata katılan askerlerin topluca kıldıkları namaz görüntüleri yayınlandı.
Örnekleri uzatmak mümkün. Feto dindar memur, subay, hakim, savcı, milli eğitim müdürü vb. olsun istiyordu, RTE'nin de istedikleri aynıydı. Hepsi oldu ama RTE Feto'ya düşman.
İyi de Türkiye harap olduktan sonra ne fark eder ki?






29 Ağustos 2016 Pazartesi

PARANOYA

Pazar günü akşama doğru ressam Cengiz Uğur'un atölyesine gittim. Biraz laflar  ve yeni çalışmalarına bakarım umuduyla.  Ne var ne yok dediğimde, Miguel de Unamuno'yu okuyorum dedi. Kim olduğunu sordum ki hiç duymamıştım adını. Doğru mu bilmiyorum ama bütün dinlere eşit uzaklıkta insandı ancak dinleri araştırırken neredeyse Hristiyan olacaktı dedi.
İyi de  bu kadar uğraşacağına Lukiamos'u okusaydı ya dedim.
Lukiamos kim dedi.
Adıyaman Samsatlı dedim.
2000 yıl önce yaşamış.
Okumak isterim dedi.
Tamam dedim.
Eve geldiğimde ilk olarak kitabı aramaya başladım. Bulamadım gitti. Çakma darbe nedeniyle olabilir gözüme takılanlar hep polisiye romanlar oldu. Polisiye kitaplara bakarken Poirot, Larsson, Holmes, Maigret ve dedektiflerin cinayet çözme yöntemleri takıldı aklıma. Hepsi "kime yaradı" sorusuyla başlıyorlardı soruşturmalarına. Evet! kime yaradı? Kelalâka biliyorum!  Çakma darbeyi düşündüm. Çakma demem, darbenin ilkelliği açısından. Yoksa bal gibi hem de oldukça kanlı bir darbeydi.
Kime yarayabileceğini sıraladım kendimce.
Çoluk çocuğuna üç bin TL maaş bağlanmış şehit olarak adlandırılan Niyazi'ye yaramış olamaz.
Kafası kesilen emir kulu Mehmetçik'e yaramış olamaz.
Ne olduğunu bilmediği demokrasinin  nöbeti tuttuğunu sanan yandaş ve yağcı Anadolu çocuklarına yaramış olamaz.
İktidar savaşını vatan savaşı sanan embesillere yaramış olamaz.
Kala kala Hükümet ile CB kaldı.
Hem Hükümet'e hem de CB'ye yaradı.
Akkondu'ya gelmem diyen muhalefeti ayağına getirdi.
Popülaritesi inanılmaz derecede yükseldi. Neredeyse demokrasi kahramanı olduğunu ben de kabul edeceğim ki "demokrasi benim için amaç değil araçtır" dediği halde.
Cumhuriyet'in temelini oymaya çalışan İsmailağa cemaatine, Menzil grubuna, Erenköy cemaatine, Süleymancılara, Işıkçılara falan ses çıkardığı yok; varsa yoksa 17/25 intikamıyla Fetöcüler.
Ortada BOP var.
BOP eşbaşkanı olduğunu gururla söyleyen eski BB, yeni CB var.
Condoleezza Rice var.
Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılmasına sıcak bakmayan entelektüel Al Gore var.
Ortadoğu'da sınırların yeniden çizilmesine sıcak bakan kazma Goerge Bush var.
Al Gore'ın kazandığı başkanlık seçimini ayak oyunlarıyla Bush'a veren sistem var.
ABD'nin Irak'a Türkiye üzerinden girmesine engel olan CHP var.
Kafasına çuval geçirilen TSK var.
TSK'nin bunu unutmayacağını, mutlaka hesap soracağını düşünenler var.
Bu nedenle TSK'nin yeniden biçimlendirilmesi gerektiğine inananlar var.
Hiç ilgisi yokken askeri hastanelerin sivilleşmesi var ki askeri tabiplik farklı bir disiplin gerektirir.
Üzerinde hayli düşünülmesi gereken askeri okulların kapatılması var.
Neredeyse Sevr'de kabul ettirilen ama Lozan'da çöpe atılan taleplerin yerine getirilmesi var.
Alnı secdeye değen subay, general, öğretmen, bakan, milletvekili, büyükelçi vb. var. Yani feto'nun istedikleri birebir gerçekleşti.
Reza Zarrab var.
Reza Zarrab'tan alınan bilgilerle CB'na şantaj yapılacağına inananlar var.
"Bekleyin" emri gelmeseydi CB'nı alacaktık diyen Tuğgeneral Sönmezateş var.
Siz ne dersiniz bilmiyorum ama sanırım danışıklı dövüş var.
Kısaca ve kanımca: ABD'nin CB'ye kaç, FETO'ya tut dediğinin resmidir.







12 Mayıs 2016 Perşembe

SELAHATTİN DEMİRTAŞ'A KIZMALI MIYIM?

Gazetelerde, Facebook'ta yazılanlara baktığımda, paylaşılan nefret duygularını onaylamak geliyor içimden bazen.  İyi yazmışlar, kapak olmuş diyeceğim, beğen seçeneğini işaretleyeceğim anlar olmuyor değil ama içimden bir ses "yapma!", kendini O'nun yerine koy, sonra kararını ver diyor.

Bir kaç aydır yazmayı düşündüğüm bu yazıyı boşa çıkaran bir hamle geldi aslında Selahattin Demirtaş'tan. Hani dokunulmazlıklarının kaldırılıp vatandaşlıktan çıkarılmaları konuşulmaya başlandığında "neyi,kimi çıkarıyorsun?" çıkışı vardı, işte o! Reddettiğini söylediği Türk Vatandaşlığına nasıl da sarılmıştı ve  bu yazıyı yazmamı gereksiz kılmıştı ya ben onu dinlemeyip anladığım Demirtaş'ı anlatmaya çalışayım.

Ben ki Selahattin Demirtaş'ım, milletvekiliyim, 17.000,-TL maaş alıyorum, sağlık, yemek, seyahat, araçlarımın yakıt giderleri neredeyse sıfır. Çocuklarımı en iyi okullara gönderiyorum.  Pahalı elbiseler giyiyor, lüks yerlerde tatil yapıyor, kalburüstü restoranlarda yemek yiyebiliyorum, bir elim yağda bir elim balda misali

İyi de ülkemin hain ve düşman ilan ettiği Apo ile niye mi konuşuyorum? Niye kocaman bir ülkeyi yönetmeye soyunmak varken Allah'ın ittir ettiği verimsiz, kıraç topraklarda, bir kısım insanları elan mağara evlerde yaşayan, eğitim, kültür düzeyi hayli düşük toplumdan oluşacak, dünyaya kapalı  bir devlet kurmak için uğraşıyorum, Niye terörist cenazelerine katılıyor, niye onlarca kişinin katili teröristin evine taziyeye gidiyor, niçin özerklikten söz ediyorum?

Mantıklı bir yanıt bulamadım ama aklıma korku geldi. Selahattin Demirtaş korkuyor!
Apo'nun, Bayık'ın, vb.lerinin bir işaretiyle yok edilmekten korkuyor.
Bir canlı bombanın yanına gelip kendini patlatmasından korkuyor.
Çocuklarının, eşinin kaçırılmasından korkuyor.
Korkmakta haklı:
Devletini yöneten Hükümet, Demirtaş'ı korumuyor. Tıpkı halkını korumadığı gibi.
Demirtaş'ı tehdit eden Apo'nun sesini kesemeyen Hükümeti var.
Para ve ikbal peşinde koşmaktan kafa kaldıramayan, Demirtaş'tan bana ne diyen Hükümet görevlileri var.
Memleketine gittiğinde yürüdüğü asfaltın altına patlayıcılar yerleştirilmesine izin veren başbakanlar var.

Hainlikleri daha fazla uzatabilirdim ama hafakanlar bastı.
Demirtaş sanırım haklı. Hükümet teröristle kolkolaysa vatandaşa boyun eğmek düşer.
Onun yerinde olsaydım aynı şekilde davranır mıydım? bilemiyorum ancak ramak kalırdı diyebilirim.





15 Temmuz 2015 Çarşamba

SEÇİMLER ÖNCESİ HDP Mİ VATAN PARTİSİ Mİ ÜZERİNE BİR ARKADAŞIMA GÖNDERDİĞİM İLETİ.

Mustafa Kemal'in Askerleriyiz diyenlere Mustafa Kemal'in köpekleri diyene, ilkel, gerici,ırkçı Şeyh Said'in heykellerini  dikene, Efkan Ala için verilen gensoru oylamasında meclisi terk edene, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturma komisyonundan çekilene karşı  tavır koyuyorsam bu objektif olmak değilse nedir? Yaptıklarına değil de söylediklerine ve yazdıklarına mı bakmalıyım?
İhtilâller döneminde hapse girip işkence görmeyen mi var!  Birine Filistin Askısı, diğerine bok yedirmek sadece işkencecinin  ne tür işkenceden zevk aldığının göstergesidir kanımca. Hani solcu Kürt işkence gördü de ülkücü delikanlılar görmedi mi?
Hem!  biz Türk, onlar Kürt değildir. Günümüzde hepimiz Türk'üz, bundan önce Osmanlı'ydık, ondan önce Roma'lı, ondan önce Frig, ondan önce Hitit, ondan önce Hatti, ondan önce Hurri, ondan önce Luvi..... ondan öncesini bilmiyorum. Belki Neandertal olabiliriz. Türkiye'de ari ırktan söz etmek asla mümkün olabilemez ve sanırım bu söz Dünyada sadece Anadolu  için söylenebilir. Düşünsene adı bile müthiş. "Ana dolu"  yani sayılamayacak kadar ana var. Bu isim tesadüf olabilir ama  bu yarımadaya daha iyi bir isim bulunamazdı.
İyi  de, Nejla HDP'ye oy verse ne olacak!  Sonuçta bir oycuk. Hasan'ın derdi ne? diye sordum kendime. Cevabını E.A.POE'dan aldığım ve briç anayasasına ek başlığıyla yazdığım yazıda buldum.  Tanıdığım Nejla, bırak kadınları, ortak veya rakip oynadığım erkeklerin büyük çoğunluğundan iyi bir oyuncu. Sizin orda oynadığım oyunlarda rakibim olan erkekler tırnağın bile olamazlar. İşte böylesine işlek, analiz ve sentez yeteneği yüksek bir zekâ HDP konusunda akıl tutulması nasıl yaşayabiliyor?
Son: Vatan Partisine oy vereceğim çünkü oyu aslında Vatan Partisine değil TGB'ye  veriyorum. Yani Çağdaş Cengiz'e, İlker Yücel'e.  Perinçek'in de ne dediği değil son zamanlarda ne yaptığı umurumda. Eskiden öyleymiş böyleymiş bana ne!

9 Mart 2015 Pazartesi

(ALINTI) DOLAR NİÇİN YÜKSELİYOR?

atin.org sitesinden alınmış bir yazı. Biraz uzun ancak  herkes mutlaka ama mutlaka okumalı.





Merkez Bankasında Bir Konuşma

Göksel TÜRK’ün, D sınıfı hissedar temsilcisi olarak 24 Nisan 2001 Salı günü, T.C. Merkez Bankası Genel Kurulunda yaptığı konuşma daha önce başka bir yerde yayınlandı mı bilmiyoruz. Yaşadığımız günlere tercüman olan bu konuşmayı zevkle okuyacağınızı tahmin ediyoruz.

Yüce Genel Kurulun değerli üyeleri, Saygıdeğer konuklar, Kamuoyunu bilgilendirmek için yorulmadan çalışan basın görevlileri, Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.

Önce bir gerçeği belirteyim:

GEÇMİŞTE YAPTIĞI YANLIŞLARI UNUTANLAR, O YANLIŞLARI SİL BAŞTAN YAŞAMAK DURUMUNA DÜŞERLER.

Bu kural, içinde bulunduğumuz durumun hem bir özeti, hem de en güzel açıklamasıdır.

İyi de, bunun Merkez Bankasının Çalışma Raporuyla ne ilgisi var?

Açıklayayım. Merkez Bankası, sıradan bir ticari ortaklık, sıradan bir banka değildir. Onun genel kurulunda, “sermayeme ne temettü verilecek” sorusu en sonra gelen konudur. Bu Genel Kurulda konuşmak için, en azından, şu üç konuda açık olmak gerekir:

Merkez Bankası nedir?

Para nedir? Gücü nereden gelir? ve

Ülkenin içinde bulunduğu durum nedir?

10 Aralık 2014 Çarşamba

ŞERİAT KAYGISI YERSİZ Mİ?-3

Komşu komşu huuu!
-Huuuu!
Şeriat geldi mi?
-Geldi geldi...
Nasıl geldi?
-At'ı geldi Şeri kaldı.

18 Ekim 2014 Cumartesi

HOMO IŞİDİSMUS

Evrim üzerine yazılmış bir kitabı okurken uyuyakalmıştım. Gece yarısına doğru kapı çalındı. Uykum gözlerimden akıyordu, çocuklar açar deyip uyumaya devam ettim  ama zil bir kez daha öttüğünde kalkıp kapıyı açmak zorunda kaldım.

James Cameron'un Avatar'ını beş kez seyretmemiş olsaydım yüreğim ağzıma gelir ve korkudan ölürdüm kesinlikle. Karşımda kuyruksuz bir Avatar vardı. Gülümseyerek baktı "beni Küçük Prens gönderdi, kendisini ne kadar çok sevdiğini biliyor, Asteroid B612'den sürekli seni izliyor, Homo Işidismus'u anlayamadığının farkında, seni aydınlatmamı rica etti, ben de kalkıp geldim" dedi.

Çaktırmadan evin içine göz attım. Tüm odalar karanlık ortada kimse yoktu. İşaret parmağımı dudaklarımın üzerine götürüp dikine tuttum ve diğer elimle eve davet ettim. Sanki "sessiz olun" diyen hemşire sembolünü biliyormuş gibi usulca içeri girdi. Salonun kapısını kapattım. Küçük Prens Homo Işidismus üzerine ne anlatmanı istedi diye sordum.

15 Temmuz 2014 Salı

AB’ye Hayır, ABD’ye de!

2003 yılında yazılmış bir yazı.

Şimdiye kadar;

1-Sürekli geri teknoloji ithal ederek; yurdumuzu, hurda otomobil mezarlığına çeviren   KOÇ HOLDİNG,  AB’ye evet dediği için.

2-Dışarıda yatırım yaparak Türkiye’ye gelir getirmek yerine; Dupont, Toyota,Danone ve benzeri yabancı kuruluşlarla ortaklık kurarak,  kaynaklarımızın dışarıya akmasına neden olan; bu kuruluşlardan şutlanırken gıkını çıkaramayan  SABANCI HOLDİNG, AB’ye evet dediği için.

3-Dünyaya daha çok üretmek, daha çok satmak, daha çok para kazanmak üzere geldiğimizi düşünen ve insanları sağmal inek olarak gören  tüm İŞADAMLARI, AB’ye evet dediği için.

5-Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını her şeyde önemli saymanın AB ile ilgisi olmayıp, eğitim ve yasal düzenlemelerin yanında, bürokrasinin keyfi tutumunun yıkılmasıyla   ilintili olduğunu halka anlatmayan MEDYA, AB’ye evet dediği için.

6-Türk Milletini; Luvi,Truva, Hitit, Frig, Lkya, Lidya, Urartu, Med, Pers, Bizans, Oğuz, Özbek, Acem, Tatar, Türkmen, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abhaz, Ermeni, Yahudi, Rum ve diğer ırkların; binlerce yıl içerisinde birbirlerine kaynaşarak  oluşturduklarını bildikleri halde, Kopenhag Kriterleri isimli dayatmada, azınlık haklarından söz edip Bask’lara, Katalan’lara, Kuzey İrlandalılara, Korsikalılara ayrı devlet kurmak ve ya mevcut devletlerle  birleşmek hakkını tanımayıp, yapmadıkları şeyleri  BİZDEN İSTEYENLER, AB’yi kurdukları için.

7-200 kişiyle onbin Güney Amerikalıyı nasıl öldürdüklerini gururla anlatan, Konstantinopolis dedikleri İstanbul’u  tarihte bir eşi daha olmayan vandallıkla*  yağma eden, Afrikayı, Amerikayı, Asyayı sömürerek sermaye biriktiren, 10-12 yaşlarındaki çocukları maden ocaklarında çalıştıran, düzene muhalif tutuklularını, hapishanelerinde öldürüp intihar süsü veren, kalkınma süreçlerinde, en acımasız gümrük duvarlarıyla sanayicilerini koruyanların,  “Demokrasi, İnsan Hakları, Serbest Piyasa Ekonomisi” önermelerine: SİZ ÖNCE GEÇMİŞİNİZ HESABINI VERİN  diyebilmek için.

Hayır diyordum.

2 Temmuz 2014 Çarşamba

MADIMAK MÜZE OLSUN, KEBAPÇI KALSIN.

ESKİ BİR YAZI. 2 TEMMUZ 1993 MADIMAK KATLİAMI ANISINA YENİDEN.


Madımak vahşeti Anadolu’ya yakışmadı demiş...

2 Temmuzu takviminden silmiş...

Seneyi 364 güne indirmiş...

Ve rahat(!) etmiş biri olarak...

Eğer bu akşam...

“Muhlis Akarsu/Aşık Olan Durmaz Ağlar” cd’sini dinlemiyor olsaydım...

Muhlis Akarsu Madımakta yakılmamış olsaydı...

Bırak Madımak üzerine yazmayı...

Vahşeti hatırlamazdım bile...

Madımak müze olsun, kebapçı mutlaka kalsın demek yerine(!) .....

“Madımak müze olsun kebapçı kapatılsın” demiyorlar mı?...

26 Aralık 2013 Perşembe

ERDOĞAN BAYRAKTAR

Trabzon'daki Ayasofya'nın camiye dönüştürülme sürecinde Trabzon yerel gazetelerine da yazmıştım ama derdimi kimseye anlatamamıştım. Trabzonlu olmak bir ayrıcalıktır. Hem de olumlu ayrıcalıktır. Trabzonlu'nun eski bir kiliseye bakışı başkaları gibi olamaz, olmamalı! demiştim. Benim gibi düşünenlerin sayısı hayli kalabalık olduğu halde Ayasofya Trabzon'a yakışmayacak bir ilkellikle, baraka camiye dönüştürüldü. Yangından mal kaçırırcasına.

İyi de Bayraktar'la Ayasofya'nın ne ilgisi var be! dediğinizden eminim. Son açıklamasına kadar Bayraktar da Ayasofya'nın cami  yapılmasına alkış tutan Trabzonlular gibi Trabzonlu olmanın ayrıcalık olduğunu bilemeyenlerden biriydi. Bu yüzden yıllardır bir zır cahilin talimatlarıyla iş yaptı.

Trabzonlu bir bürokrat olan Bayraktar'ın talimat almaya böylesine yatkın oluşuna hayret ediyordum.
Trabzonlu olmanın bir ayrıcalık olduğunun ayırtında olanların temel özelliği "talimat vermeyi sevmemeleri, almayı hiç sevmemeleridir".

Bayraktar nihayet Trabzonlu olduğunu hatırladı. Bir Trabzonlu'ya yakışacak biçimde söylemesi gerekenleri söyledi, bakanlıktan da vekillikten de istifa etti.
Keşke çok daha önce yapsaydı diyeceğim geliyor ama; buna da şükür.




   

20 Aralık 2013 Cuma

KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMAYIZ

                                                                    R.T.ERDOĞAN

-Evrimi yanlış buluyorsanız
-Yaratılışa inanıyorsanız
-Başınızı açmazsanız
-Başınızı örterseniz
-Kadın erkek bir arada olmazsanız
-Kadın erkek ayrı ayrı yerlerde olursanız
-Alkol almıyorsanız
-Alkol alıyor ama akp'ye oy veriyorsanız
-Diz üstü etek giymiyorsanız
-Tüm eteklerinizin boyu diz altıysa
-Tayt giymiyorsanız
-Tayt giyip üzerini uzun bir pardösü ile örtüyorsanız
-Erkeklerle aynı plajda denize girmiyorsanız
-Kadınlar plajında denize giriyorsanız
-Gezi parkına gidenler teröristtir diyorsanız
-Gezi eylemlerine katılmıyorsanız
-Oruç tutmuyor ama tuttuğunuzu söylüyorsanız
-Oruç tutuyorsanız
-Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır diyorsanız
-Bir şeyhin dizi dibinde yeriniz varsa
-"Her yer Taksim, her yer direniş" demiyorsanız
-Evde tuttuğumuz yüzde elliden biriyseniz
-"Erdoğan dünya lideridir" diyorsanız
-"Erdoğan dünya lideridir" demeyenlere kızıyorsanız
-"Demokrasi teokrasiye giden yoldur" diyorsanız
Sizin de yaşam tarzınıza karışmayız.



14 Eylül 2013 Cumartesi

DEMOKRATİK LAİK CUMHURİYETE ELVEDA.

2008 Yılında yazılmış  yazı.


Zaman tam da Requiem zamanıdır...

Mozart mı Webber mi?

Demokratik Laik Cumhuriyetimizin cenazesini kaldırmamız gerekiyor...

Cumhuriyetimizi dualarla yıkanlar, dualarla uğurlanmasına izin vermezler...

Cenaze marşımızı seçmeliyiz...

Lorin Maazel yönetiminde Sarah Brightman ile Placido Domingo ağır bastı...

Webber’i seçtim.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

TÜRK SÖZCÜĞÜ KİME BATIYOR?

Uygarlık ve İnsanlık tarihi M.Ö. 600.000 yıllarına kadar götürülmektedir. M.Ö. 600.000 ile M.Ö. 3.000  yılları arasındaki yaşama dair elimizde pek fazla kanıt olmamakla birlikte, mağaralara çizilmiş bazı resimler, hayvanın yapamayacağı el aletleri örnekleri ile yerleşim birimlerinden yola çıkılmaktadır uygarlık tanımlaması yapılırken. M.Ö.3.000'den bu yana yaşayan uygarlıklar yazılı eser bıraktıkları için onlar hakkında daha net bilgilere sahibiz.

17 Mart 2013 Pazar

ŞERİAT KAYGISI YERSİZ Mİ?-2

THY dış hatlar terminalinde bira içen bir yolcuyla "senin içtiğin içkinin günahı bize yazılıyor" gerekçesiyle tartışan umre adayları arasında çıkan arbedeye müdahale eden polis; kimliğini kontrol ettikten sonra bira içen yolcuyu, "hem Müslümansın hem de umre adaylarının olduğu yerde bira içiyorsun" diyerek  fırçalıyorsa...

20 Şubat 2013 Çarşamba

MUDRA SÖZLÜĞÜ

Not: Mudra Sözlüğü henüz tamamlanmamıştır. Yeni sözcükler ekleneceği gibi bazı kelimelerin yazılışlarında ufak değişiklikler olabilir; bu nedenle meraklıların sürekli izlemesinde yarar vardır. Alıntı yapılacaksa bu bloga link verilmesini rica ederim. Atma Türküler olabildiğince bizim köyün  şivesiyle yazılmıştır.

Aba. Abla

Abril. Nisan ayı.
Gece sert ruzgâr esdi
Yıkildi yığınımız
Abril ayından sora
Olacak düğunumuz.


Abula. Abla.

Aca. Acaba.

Afgun. 

Afgur. 'Seni dinlemiyorum, boşuna konuş da dur' anlamında söz.
Seni dinlemeyirım
Poşina konuşta tur
Saadi ayarladım
Çalana kadar afgur

Afgurmak. Köpek havlaması. Birinin yüzüne karşı saygısızca bağırıp çağırmak.
Ahır altinda sebed
Çıkdi dibi oldi bed
Penım bi köbeğım var
Afgurur nöbed nöbed.

Agidmek. Bir nesneyi bir yerden bir başka yere taşımak. Bir yere gidecek birisine yol göstermek veya olası tehlikelere karşı korumak amacıyla eşlik etmek.

11 Şubat 2013 Pazartesi

ŞERİAT KAYGISI YERSİZ Mİ? -1

Şeriat kaygısı yersiz mi?
Yersiz!
Yersiz çünkü: "dikilmiş söğütün davası olmaz (?)."


24 Ocak 2013 Perşembe

MÜSLÜMAN DEMOKRAT-1

2004 yılında yazılmış bir yazı.
Bir Müslümanın demokrat olamayacağını biliyordum ama “Biz kimsenin yaşam tarzına karışmayız.” mealindeki  konuşmayı duyduğumda ;  “Eyvah yandık.” dedim kendime.  Müslümanın demokrat olamamasından daha kötüsü  “Demokrat olabileceğini,” sanmasıdır. Her  Müslüman, toplum mühendisidir, Müslümanlığı toplum mühendisliği olarak görür ve yaşamı biçimlendirmeye kalkar.

23 Ocak 2013 Çarşamba

ERDOĞAN ve GÜL DEĞİŞEBİLİRLER Mİ? DEĞİŞTİLER Mİ?

2007 yılı Genel Seçimler öncesi yazılmış bir yazı.

New York Times editörlerinden Bill KELLER aradı, cancağızım, sana güveniyoruz, bize uyduruk bilgi göndermezsin, ne olur! şu “ılımlı islam”; “Erdoğan ve Gül” hakkında bilgi eksiğimizi gideriver dedi. Onlara, alıştıra alıştıra uygulamaya koydukları bir sistem var desem, profesörlerin türbana saygı duyacakları günlerin yaklaştığını söylesem, eminim hiç bir şey anlamayacaklardır. En iyisi, bizim gazetelerin köşe yazarlarına sorayım, aldığım yanıtları aktarayım, onlar meslektaş olarak birbirlerinin lisanından daha iyi anlarlar diyerek gazeteleri dolaşmaya başladım.

İSTEMEME ÖZGÜRLÜĞÜ


Yetmişli yıllardı... Sokaklar, lastik çizme üstüne kürk manto giyen kadınlarla doluydu. Gördükçe sinirlenirdim. Neymiş efendim! Moda. Gri pantalonumun altına güç bela bulabildiğim bordo renkli ayakkabılarıma uyacak bordo çorap bulacağım diye yırtınırken, müteahhit hemşerimin, bulunduğum mağazaya gelip, renkleriyle ilgilenmeksizin avuçlayabildiği kadar çorabı almasına da çok şaşırırdım.



27 Kasım 2012 Salı

AZDEYİŞLER


*Dinin iyi yaptığı tek bir kötü insan yoktur ama kötü yaptığı yığınla iyi insan vardır.

*Çağdaş insan, "entelektüel valizi dolu, sabıka dosyası boş" olandır.

*Spor sağlığa zararlıdır.

*Ihlamur delikanlıyı bozar.

*Tuz,  damak tadınızın hoşlandığı ölçüde kullanılabilir.

19 Ağustos 2012 Pazar

TEYZE ÇOCUKLARI


Osmanlı Şehzadesi Savcı Çelebi ile Bizans Prensi Andronikos.

Sene 1373. Neredeyse “şehir devleti” olarak adlandırılabilecek kadar küçülmüş Roma İmparatorluğu (Bizans), Osmanlı Devleti'nin vassalı (Bağımlı, korunmaya muhtaç.) haline gelmiştir. Vassal efendisine bağlıdır. Efendi gel der gelir, git der gider.
Tarih boyunca sayısız vassal efendi ilişkisi olmuştur amma hikayemize konu olanı kadar ilginci eminim olmamıştır. Zira vassal, II.Roma İmparatoru (Bizans) 5.İoannes, efendi ise III.Roma Sultanı (Osmanlı) I.Murat'tır.

26 Haziran 2012 Salı

TEODORA

Bizans halkının maviler ve yeşiller olarak ikiye ayrıldığı dönemdi. M.S   500 yılında doğdu. Çok küçük yaşta sahneye çıktı Kısa bir süre sonra vücudunu satarak yaşamını sürdürmeye başladı. 524 yılında meslektaşı Makedonia ile karşılaştı. Aslında imparator yanlısı mavilerin casusu olan Makedonia Teodora’yı imparator ile tanıştırdı. Teodora’yı gören imparator kelimenin tam anlamıyla çarpıldı ve hemen sarayına aldı.
Bizans’ın Gizli Tarihi’ni yazan Prokopios aynı fikirde olmasa da İmparatorla evlendikten sonra Teodora’nın kocasına sadık kaldığı kabul edilir.

GEORGIOS MANIKES-KÂMRAN İNAN


Georgios Maniakes  Bizans Ordusu’nda Başkomutanlığa kadar yükselen Türk asıllı askerlerden biriydi.
Maniakes,  Arap’ların Anadolu’ya ilerleyişini durdurdu, Urfa’nın Bizans topraklarına katılmasını sağladı.  Arkasından Bizans topraklarına doğudan saldırılar düzenleyen Türkmenler üzerine gönderildi, bu görevi de hakkıyla yerine getirdi. Son olarak Sicilya’yı Araplardan geri almak üzere İtalya’ya gönderildi.

12 Nisan 2012 Perşembe

28 ŞUBAT Ve ŞERİAT


28 Şubat sorgulaması başladı. Ortak kanı, "şeriat tehlikesi yoktu ama durumdan vazife çıkaran askerlerin hiçbir kusuru olmayan hükümeti devirdikleri yönündedir. Mollaların Başbakanlıktaki yemeğe çağrılması, ortalıkta tuhaf kılıklı insanların cirit atması olağan şeylerdir; İslami yönetim gelecek ancak kanlı mı kansız mı olacak henüz belli değil; Profesörler türbanlı öğrencilerin karşısında saygı duruşunda bulunacaklar türünden konuşmalar şeriat tehlikesine işaret etmemektedir. Laiklere şeriat enjekte edeceğiz, Türkiye yıkılacak beyler diyenler ifade özgürlüklerini kullanıyorlardı. Türkiye İran mıdır ki şeriat gelsin". Bu korku boşuna ve yersiz şeklindedir.

13 Şubat 2010 Cumartesi

OTUZÜÇ KURŞUN

MUSTAFA MUĞLALI VE OTUZÜÇ KURŞUN OLAYI.
Ahmet Arif'in
.../
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
/...

24 Ocak 2010 Pazar

"ŞEFLER ARSINDA TANRI" FATİH TERİM(?).

Çek maçını izliyordum tek başıma...

Birinci, ikinci, hele hele üçüncü golümüzden sonra...

Komşu dairelerden ve sokaktan taşan çığlıklar üzerine...

15 Ocak 2010 Cuma

NURAY CANAN BEZİRGAN HAKLI!

“Ruhi Su/ Seferberlik Türküleri –Yunus Emre” CD’sini dinliyordum...

Sıra ‘Behey kardeş hakkı bulam mı dersin’ türküsüne geldiğinde...

Ve Ruhi Su "bismillahirrahmanirrahim" demeye başladığında...

Nuray Canan Bezirgan’a hak verdim...

UYANIKLAR(!).

Laikliğin teminatıyız diyorlar..

Kamu düzenini sağlamakta “ulema’ya “ yetki verilmesini istiyorlar.

Kimsenin yaşam tarzına karışmayız diyorlar..

İlk icraat olarak içkiyi yasaklıyorlar.

Türkiye Malezya olmaz diyorlar...

ATE, ATEİST, ATEİZM

Yazabileceğim pek çok konu var ama kafamı bir türlü toparlayamıyorum.

Okuduğum her yazı, duyduğum her konuşma beni allak bullak ediyor.

Kendime getirir umuduyla CD çalara Neyzen tevfik/ “Hiç”in “Azab-ı Mukaddes”i koydum...

Tanrısal tınılı, buğulu sese ve Neyzen’e gönlümü açtım...

8 Ocak 2010 Cuma

AYDINLAR (!) VE ŞEHİTLER.

Ülkücü kesimin kullandığı bir slogan vardı.

Tanrı Türk’ü korusun!

Slogan Değişti.

Tanrı Türk’ü sadece Türk aydınlarından(!) korusun yeter! Kalanını millet halleder.

Tüm kabahat medya patronlarında!

Gazeteciyi her gün yazı yazmak ya da tv programı yapmak zorunda bırakırsan olacağı budur.

Bu işi yapabilecek birikime sahip taş çatlasın 10 kişi varken yüzlerce “gazete köşesi” ve “tv program saati” doldurulmayı bekliyor. Zorla güzellik olmuyor.

Zorlayınca:

KAMİ KARACA, MÜNİR NURETTİN SELÇUK VE SALAT-I ÜMMİYYE.

Salat-ı Ümmiyye’yi her dinleyişimde...

Daima merak etmişimdir...

Hangisi daha mükemmel yorumluyor? ...

“Teknik bakımdan bu kadar geniş nefesli bir başka sanatçıya çok az rastlanır. Bir nefeste bu kadar uzun söyleyebilen bir ses işitmemiştim. Tam nefes alacağını sanıyorum, yine devam ediyor¹..” denilen Münir Nurettin Selçuk mu?

Yoksa “Çok çok iyi akort edilmiş bir sazdır ; sanki gırtlağında diyapazon var²” olduğu söylenen Kâni Karaca mı?

Kulağıma güvenemem....

Kararı gönlüme bırakırım...

NECİP TÜRK İŞÇİLERİNE

Duyduk ki:

Taksim’e çıkacakmışsınız 1 Mayıs’ta

Devletle hükümet ilk kez bir olmuş...

‘Sopa’ göstermişler size.

Herkese açık Taksim...

İşçilere kapalı denmiş.

BRİÇ ANAYASASINA EK.

Briç denilen iskambil oyununun hesaplama gücüne dayandığı söylenir. Öte yandan en akıllı insanlar bile, satrancı saçma bulurlar da, bu oyundan, açıkça görülen ama nedeni pek bilinmeyen bir tat alırlar. En küçük bir kuşkum olmadan söylüyorum, çözümleme gücünü onun kadar çalıştıran başka hiçbir oyun yoktur. Yerzüzündeki en iyi satranç oyuncusu, satrancı en iyi oynayan kimsedir o kadar; briçte ustalık ise bir insanın kafasını kullanabildiğini, akılların çarpışacağı çok daha önemli işlerde de başarı sağlayabileceğini gösterir. Ustalık derken, elverişli yardımların geleceği bütün kaynakları bir anda kavrama gücüne sahip olan, örnek bir briç oyuncusunun olgunluğunu düşünüyorum. Bu kaynaklar hem pek çoktur, hem de pek çeşitlidir, üstelik düşüncenin öyle kuytu köşelerinde saklıdırlar ki, alelade kimselere, erişilmez, yanına varılmaz şeylermiş gibi görünürler.

5 Ocak 2010 Salı

BRİÇ ANAYASASI

Briç anayasasının ilk 20 maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

1-1. ve 4. sıradan açanın eli "adam gibi el" olmalıdır.

2-Doğru taraftan oynanabilmesi için sanzatu demeden önce bir kaç kez düşünülmelidir.

3-Bir düzeyindeki konuşmalarda (AQ, RV, Q10 gibi...) çatallara sahip eller gerekirse 4'lü kör/pik'i saklayarak sanzatu demelidir.