15 Ocak 2010 Cuma

ATE, ATEİST, ATEİZM

Yazabileceğim pek çok konu var ama kafamı bir türlü toparlayamıyorum.

Okuduğum her yazı, duyduğum her konuşma beni allak bullak ediyor.

Kendime getirir umuduyla CD çalara Neyzen tevfik/ “Hiç”in “Azab-ı Mukaddes”i koydum...

Tanrısal tınılı, buğulu sese ve Neyzen’e gönlümü açtım...



Mehmet Altan yazısını “hayırlı cumalar dilerim” tümcesiyle bitiriyor...

Eminim ömrü boyunca bir kez bile Cuma namazı kılmamıştır..

Eser Karakaş “ ben Hollanda’daki gibi bir laik düzen” istiyorum diyor.

Besbelli İncil okumamış.

Okumuş olsaydı şeriatı olan dinle olmayan dinin laiklik anlayışlarında, zorunlu olarak farklılık olacağını bilmesi gerekirdi.

Şeriatı olan din (doğası gereği) yaşamı yönetmeye kalkar..

Kamu otoritesinin bu ‘yönetim talebini’ sınırlandırması gerekmez mi?..

Laiklik dediğimiz de biraz bu değil midir?

Yusuf kaplan “inkarcı ateist” başlıklı bir yazı yazıyor.

Üstelik ömrünün her aşamasını imanlı bir müslüman olarak geçirmiş biri ...

Ateist inkarcı mıdır?

Sözlükteki karşılığı ‘Tanrıtanımaz’ olarak verilmiş.

Ateist tanrıtanımaz mıdır?

Tanrıtanımaz sözcüğü doğru bir sözcük müdür?

Tanrıtanımazlar nasıl insanlardır?

Bu soruların yanıtını vermemi beklemiyorsunuzdur umarım.

Bilmediğimiz konularda ahkâm kesmek serbestse eğer ( Atanlara dair örnekleri yukarıda verdim.)...

Benim onlardan ne eksiğim var!

Filozof olsaydım çok kolay olurdu...

Bir şeyler söylerdim, kabul etmek/etmemek size kalırdı...

Tanrıtanımaz sözcüğü hem tanrıyı hemde onu kabul etmeyeni içermektedir..

Bu açıklamadaki ateist, konumu tanrıya göre belirlenen insan olarak tanımlanmaktadır...

Oysa ateizm bir kabuldür (İçerisinde reddiye taşımaz.), bir duruştur...

Bu kabul ve duruş bir önseli/ideyi kerteriz alma ihtiyacını hissetmez...

Ateistin zihninde Descartes’ın dediği “ en yüksek yetkinliğe sahip bir varlık” fikri yoktur...

Hatalarını affedecek, güzelliklerini mükafatlandıracak bir tanrısı yoktur...

Öteki dünyası yoktur, “O Dünyada” elinden tutacak ve ona yol gösterecek peygamberi yoktur...

‘Günahlarından arındırmak suretiyle’ rahat etmesini sağlayacak rahibi yoktur...

Taassuba yöneldikçe ‘vicdanını katılaştıracak’ bir dini yoktur...

O, her eyleminin hesabını soran vicdanıyla baş başadır...

Vicdan öylesine insafsız bir yargıçtır ki...

Karşısında:

Yalan söyleyemezsiniz....

Hatalarınızı başkalarına yükleyemezsiniz...

Kusurlarınızı görmezden gelemezsiniz...

Kendinizi ‘matah biri’ sanamazsınız...

Tüm ahlâk öğretilerinin en güzel yanlarına sahip olmak zorundasınız...

......................

Ne şeriat, ne tariykat, ne hakiykat, ne türe,

Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre

Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre!

Ma’rifet mahkemesinde verilen hükme göre,

Cennet iflas eder, efsâne-i adem de geçer.

Neyzen Tevfik’in yukarıdaki saba taksimi ile kendime geldim...

Kendimle Konuştuğumu sanıyordum..

Meğer ney söylüyor ben dinliyormuşum...

Başka söyleyecekleri var mı diye..

Cd’yi yeniden dinledim...

Bırak başka şeyler söylemesini

O da beğenmemiş olmalı ki..

Eski söylediklerini bile tekrarlamadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder