Yetmişli yıllardı... Sokaklar, lastik çizme üstüne kürk manto
giyen kadınlarla doluydu. Gördükçe sinirlenirdim. Neymiş efendim! Moda. Gri
pantalonumun altına güç bela bulabildiğim bordo renkli ayakkabılarıma uyacak
bordo çorap bulacağım diye yırtınırken, müteahhit hemşerimin, bulunduğum
mağazaya gelip, renkleriyle ilgilenmeksizin avuçlayabildiği kadar çorabı almasına da çok şaşırırdım.
Günümüzde daha beterleriyle karşılaşıyorum ama artık şaşırmıyorum!
Birisi takım elbise altına spor ayakkabı mı giymiş? Yeni eğilim bu. Dünyanın en
zengin insanı öyle giyiniyor.
Parası bol adam balık lokantasına gidiyor. Baş köşeye
oturtuyorlar. Lüfer ızgarayla konyak içmeye kalkıyor. Lüferle “rakı” iyi gider;
diyemezsiniz!.
“Hanzostan’ın¹ en zengini böyle yapıyor da ondan”, der ve konyak
içer.
İstanbul boğazında yalısı var. Karısına Hummer almış.
“İyi de; Hummer, Boğaz’ın eski dar sokaklarına sığmaz” .......
Sığmasın!
“Yalıya hummer değil tekne yakışır! Kıro işte! ......
Kıro mıro ama, para onda...
Herhangi bir tavırları dolayısıyla “kıro” olarak tanımlanmaktan
“rahatsız olacak” insanlar, niçin Para’nın belirleyici rol üstlendiği kıroluğa,
aldırmaz görünüyorlar?
Sahiplerini, böylesine pervasız ve pertavsız konuşturabilen,
patavatsız kılan “para”nın gücü nedir?
Para nedir? Ne yapar?
Rahmetlik Sabancı: “Başarının Mükafatıdır” derdi.
Çetin Altan’a göre “Var olmanın değil ama varlıklı olmanın
aracıdır”.
Sizi dünyanın en nüktedanı yapar.
En yakışıklısı oluverirsiniz... Değil mi ki? “Erkeğin güzelliği:
Parasıdır”.
Berbat giyinseniz bile rüküşlüğünüzün farkına asla varamazsınız.
Etrafınız; giyiminiz üzerine methiye düzenlerle doludur.
İstediğiniz zevksizliği satın alır; görgü kurallarını
iplemezsiniz.
Sözünüze güvenilir.
Sözünüzde durmasanız dahi, birileri neden sözünüzü tutmadığınızı,
yığınla haklı gerekçe ileri sürerek izah ederler.
Horatius, yüzbin Sesterce’si² olmayanın, insan yerine
konulmamasını biraz ayıplamış olsa da, kanımca pek haklı değildir(!)
İşin en güzel yanı, bir süre sonra herkesten daha zeki, daha
yakışıklı, daha nüktedan, en güzel giyinen; kısaca herşeyin en iyisini bilen,
en iyisini yapan olduğunuza, kendiniz de inanırsınız.
Haksız da sayılmazsınız.
Para kazanmaktan vakit çalıp, La Bruyére’yi okumaya fırsat
bulamamışsınızdır. Zaten O da: “Kasasında en çok tapu ve para biriktiren,
kendini dünyanın en akıllı insanı olarak görür” diyerek, haklılığınızı 350 yıl
önceden teslim etmiştir.
Ama yine de, yeniden sorayım...
Para nedir?
Bana göre ne olduğunu yukarıda yazdım ancak, bazılarına göre
“İstememe özgürlüğü” sağlayan araçtır.
Çoğunluğun “Yapmakla-yapmamak” arasında tercih hakları yoktur.
Yapabilecekleri sınırlıdır. Zorunlu olarak onu seçerler.
Kısaca; “istememe özgürlükleri” yoktur.
İstememe Özgürlüğü: Satın alabilme olanağınız varken, kendi
rızanızla vazgeçmenizdir.
Vazgeçilenin büyüklüğü, hem paranızın boyutunu, hem de paraya
egemen olduğunuzu gösterir.
Reddettiğiniz her büyüklük, “incelme yoluna” koyduğunuz, çok iyi
işlenmiş bir “Doğal Taş’tır”.
Vazgeçilen bir sanat eseri ise “reddedilenin büyüklüğü” kuramı
tersine işler.
Guernica’ya sahip olma olanağınız varken vazgeçerseniz, istememe
özgürlüğünden değil, dangalaklıktan söz edilebilir.
Sanattan uzak yaşam; yaşanmasa da olur.
Bu yazıyı niye mi yazdım?
Karadeniz otoyolu uğruna, köyümün, kara taşlarla doldurulmuş
sahilinde, sahile de, denize de, köyüme de yabancı, kapkara taşlardan kapkara
birinin üzerinde oturmuş denize bakıyordum. Çocukluğumda, adına kovit dediğimiz
iskorpitler, barbunyalar, tekirler ve palamut büyüklüğünde istavritler yerine,
denizde gezinen ufak su yılanlarını, kapkara kayaları kaplayan yengeçleri
görünce “Ancak son ağaç kesildikten, ancak son balık tutulduktan, ancak son
ırmak kuruduktan sonra, parayı yemenin mümkün olmadığını anlayacaksın”³ özdeyişi
aklımdan geçti de ondan.
¹.Hanzoların ülkesi. Aslı Hanzoistan’dır. Uyak nedeniyle harf
düşmüştür.
².Horatius’un yaşadığı dönemde, Roma İmparatorlu’ğu para birimi
³.Amerikan yerlilerine atfedilen bir özdeyiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder