Bir Müslümanın demokrat
olamayacağını biliyordum ama “Biz kimsenin yaşam tarzına karışmayız.”
mealindeki konuşmayı duyduğumda ; “Eyvah yandık.” dedim kendime. Müslümanın demokrat olamamasından daha
kötüsü “Demokrat olabileceğini,”
sanmasıdır. Her Müslüman, toplum mühendisidir, Müslümanlığı toplum mühendisliği olarak görür ve yaşamı biçimlendirmeye kalkar.
Müslüman dediğime fazla
takılmayın. Müslüman bir ülkede yaşadığımız içindir. Yoksa İsevilik, Musevilik, Hinduizm, Budizm, Şintoizm v.b. dinler
için de aynı kaygıları taşımaktayım.
Hakkını da yemeyelim. Belki reform dönemi yaşamış İsevilik (Hem de şeriatı yok!) bir nebze olsun bu
genellemenin dışında tutulabilir.
Bütün dinlerin ve özellikle Müslümanlığın hoşgörü dini olduğu söylenir. Bu tanımlama hem doğru hem de yanlıştır. Bir
şey, hem doğru hem de yanlış olamaz dediğinizden eminim. Belki iki halin de aynı sonuca vardığını
söylersem sorunu kısmen çözmüş oluruz.
Yani dinler iki durumda dahi ortak paydaları olan demokrasi karşıtlığında birleşirler.
Öncelikle dinlerde hoşgörüye
yer olamayacağı üzerine, yani yanlış tanımlanmasına dair düşündüklerimi aktarayım. Çok tanrılı din anlayışının egemen olduğu Ortadoğuda nasıl oldu da büyük bir Musevi topluluğu ortaya çıktı? Kendinizi 5000 yıl önce Lüt gölü kenarında
bir çadırda yaşayan bedevi yerine koyunuz. Birisi gelip “Senin dinin yanlış,
doğrusu bu!” derse , söyleyene inanıp hemen dininizi değiştirir misiniz?
Aranızda tek tük değiştirenler olabilir ama büyük çoğunluk bu teklifi kabul
etmezler. İsis, Osiris, Ra derken hepsi hidayete mi erdi de, Yehova demeye
başladı kıptiler;
Jupiter, Neptun, Apollon derken ne oldu da Teslis öne çıktı Romalılar'da; firavunlara Osiris’i bırak Yehova'ya bak diyen Yahudiler nasıl oldu da bu defa Yehova’yı terk edip Allah’a sarıldılar?
Jupiter, Neptun, Apollon derken ne oldu da Teslis öne çıktı Romalılar'da; firavunlara Osiris’i bırak Yehova'ya bak diyen Yahudiler nasıl oldu da bu defa Yehova’yı terk edip Allah’a sarıldılar?
Kitleler halinde din
değiştirmelerin hemen hemen tümü ya baskı ya da para-güç yüzündendir. Bunun örnekleri dinler tarihinde kayıtlıdır ancak burada ayrıntıya girecek olursam, yüzlerce yıl önce yazılmış
kitaplardaki ibareler yüzünden başım derde girebilir. Siz en iyisi İslam Tarihi'ni,
özellikle İbn-i Hişam’ı ve Hişam'dan sadece Ebu
Süfyan’ın nasıl Müslüman olduğunu okuyun yeter.
Baskı veya satın alma varsa demokrasi yoktur deyip ikinci kısma yani doğru yanına geçelim.
Dinlerde hoşgörü varsa, durum daha karmaşık bir hâl almış demektir.
Hoşgörünün olduğu durumlarda bir hoş gören, bir de hoş görülen vardır ki ortada eşit olmayan toplumların,
ilişkinliklerin bulunduğuna işaret eder.
Demokratik toplumlar, hoşgörü sözcüğüne ihtiyaç duymamalıdır. Herkes teorik olarak eşittir. Farklılıklar yaşam biçimleri ve kültürel
birikimler bağlamında olabilir. Hoşgörü,
ana baba ile çocuk, karı ile koca, işçi ile işveren ya da arkadaşlar arasında oluşabilecek ve küçük bir
özürle düzeltilebilecek aksaklıklar
karşısında ortaya konulabilecek bir tavır olmakla sınırlıdır. Biz
kimsenin yaşamına karışmayız diyen zihniyet aslında “Yanlış bir yaşam biçiminiz
var!” demektedir. Demokratik toplumlarda
yanlışı sadece ama sadece yasalar belirler. Hatta gelenek göreneklere aykırı davranışlar bile
ayıplanabilir ancak yanlış olarak nitelendirilemez.
Yukarıdaki tümceleri yazmasaydım ve: Taliban Afganistan’ındaki “İyiliği Emret
kötülüğü Yok Et bakanlığı” olması,
dinlerde hoşgörü olamayacağının kanıtıdır deseydim; sanırım meramımı anlatmış olurdum.
Dünyanın laik
ve Müslüman ağırlıklı tek ülkesi
Türkiye’de demokrasi yok mudur? sorusuna, yarım yamalak olsa da vardır
diyelim ve iki azdeyişle yazıyı
bağlayalım.
Laiklik demokrasinin olmazsa
olmazıdır. Hoşgörü demokrasinin olmazsa olurudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder