23 Ocak 2013 Çarşamba

ERDOĞAN ve GÜL DEĞİŞEBİLİRLER Mİ? DEĞİŞTİLER Mİ?

2007 yılı Genel Seçimler öncesi yazılmış bir yazı.

New York Times editörlerinden Bill KELLER aradı, cancağızım, sana güveniyoruz, bize uyduruk bilgi göndermezsin, ne olur! şu “ılımlı islam”; “Erdoğan ve Gül” hakkında bilgi eksiğimizi gideriver dedi. Onlara, alıştıra alıştıra uygulamaya koydukları bir sistem var desem, profesörlerin türbana saygı duyacakları günlerin yaklaştığını söylesem, eminim hiç bir şey anlamayacaklardır. En iyisi, bizim gazetelerin köşe yazarlarına sorayım, aldığım yanıtları aktarayım, onlar meslektaş olarak birbirlerinin lisanından daha iyi anlarlar diyerek gazeteleri dolaşmaya başladım.

İşçilerin işçi partisine oy vermediği, namaz kılıp oruç tutanların (Ya da böyle yapmak gerektiğine inanan ama yapmayanların.) sağcı, ara sıra Cuma namazlarına katılan veya genellikle bayramdan bayrama namaz kılanların, veya namazla niyazla hiç ilgisi olmayanların solcu olarak tanımlandığı ülkemizde, yıllarca solcu geçinen Cengiz ÇANDAR değiştiler dedi.

Türkiye'nin İran olmasının olanaksız olduğunu tüm içtenliğiyle savunan, Sivas’taki katliamın Türkiye ile bir ilgisi olmadığını, Transpatagonya adlı bir ülkede de Sivas isimli bir şehir olduğunu, o şehirdeki Madımak otelinde 33 kişinin yakılarak öldürüldüğünü; Max Weber’in sosyolojik ve demografik tahlillerine dayanarak açıklayan Taha AKYOL değiştiler dedi.

Telekom’u 3 yıllık kazancına karşılık gelecek bir bedelle neden satıyoruz? Bunu anlayamıyorum diye sorduğunuzda: EdebiyAt yapma kardeşim! Sen Türkiye’nin eğitim düzeyi ortalamasının 3.5 yıl olduğunu biliyor musun? sorusuyla, kendisine soru soran herkesi azarlayan Mehmet ALTAN değiştiler dedi.

Belinin kalınlığı baz alınırsa sağlıklı olduğunu söyleyebilmesi için boyunun 4.5 metre olması gerektiğini samimiyetle itiraf eden, Münip UTANDI’nın CD’lerinde ulaştığı mükemmeliyeti okuyucularıyla paylaşmaktan memnun olan ama "İşret Haramdır" deyişini ıskalayan (Ki Erdoğan ve Gül işret karşıtıdır.) Mehmet BARLAS değiştiler dedi.

Milliyetini bilmediğim yabancı bir hırbonun: Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir coğrafyadır sözünü yazıya döken (Başlangıçta kendi fikriymiş gibi sunan, sıkıştırılınca kaynak gösteren.), adam yerine koymadığı Anadolu halkının büyük oranla meclise taşıdığı partiye, kendisiyle tezata düşmeyi göze alarak destek veren Mehmet Ali BİRAND değiştiler dedi.

Hiç yapmamıştır demiyorum ama, şööyle üstü üstüne 10 yıl oruç tutmamış, günde 5 vakit namaz kılmamış (Muhtemelen başı hiç secdeye varmamıştır.), sanırım şimdi bile hacca gitmeyi aklının ucundan hiç geçirmemiş, bu yüzden inanmış bir Müslümanın değişimine dair en ufak bir bilgisi asla olamayacak olan Hasan CEMAL dahi (Fikrim yok demek yerine.) değiştiler dedi.

Baha Kıvanç aksini iddia etse de, Harward’da aldığım eğitim sürecinde edindiğim derin tecrübeme  dayanarak söylüyorum ki değiştiler dedi Taha KIVANÇ. Arkasından, yanlışlık olmasın, “ben her şeyi bilen Fehmi Koru’yum” demeyi de ihmal etmedi.

En ilginç yanıt Abdurrahman DİLİPAK’tan geldi. Aristotales’in, Sokrates’in Atinalı Timon’un, Thomas Aquinas’ın, Marcus Antonius’un, İbn-i Kesir’in, V.Henry’nin, Max Weber’in, II.Ramses’in, Midas’ın, Schopenhauer’in sorduğun hususta ne dediklerini okudum, tatmin olamadım, herşeyi bilen şeyhime de sordum onun cevabı da kesmedi, emin olmak amacıyla engin bilgisine olan inancım nedeniyle Engin Noyan’a danıştım, eline gitar alıp çalmaya başladı, son olarak Fernando Alonso’ya ve istanbulda iki kere birinci olması hasebiyle yurdumuzu çözmüş olabileceğini umarak Felipe Massa’ya sordum, ikisi de: 8. virajı çok seviyorum dedi. Uzun lafın kısası Dilipak çok fazla konuştu ama soruma net bir yanıt vermemeyi yeğledi. Kim bilir, belki de yanıtı bilmiyordur.

Doğru cevabı en büyük gazetemizin en başındaki bilir diyerek koşa koşa Hürriyet’e gittim. DYH Meeting 2007 toplantısında olduğunu, şu anda benimle görüşmesinin mümkün olamayacağını söylediler. Sekreterin, çalan telefona bakmasını fırsat bilerek toplantının yapıldığı odanın kapısını açıp içeri daldım. Amacım Ertuğrul ÖZKÖK’ten sorumun cevabını alabilmekti. Odaya girince şaşırdım. Kocaman bir oda, masif mobilyalar. Dünya basınının (Pahalı giysiler içinde.) üst düzey yöneticileri... Bizden de ÖZKÖK ve ÇOLAKOĞLU var. Dilim tutuldu, sorumu soramadım. Bir bardak su alabilir miyim? dedim güç bela. Tabii dedi ÖZKÖK. Aaa! Ne gördüm dersiniz? Masif sehpaların üstünde plastik küçük su şişeleri. Birden ayıldım. E yuh yani! Hani çeşm-i bülbül’den vazgeçtim, hiç değilse cam sürahi ve cam bardaklar olabilirdi burada dedim içimden. Aniden susuzluğum geçti, ayrıntılar karşısında böylesine ilgisiz kalabilen bir insanın benim soruma yanıt verebilmesi mümkün değil deyip odayı terk ettim.

Çetin ALTAN’a sordum, “enseyi karartmayalım” , değişip değişmediklerini bilmiyorum ancak, Dünya onları değiştirecektir dedi. Aklıma “Dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlar” özdeyişi geldi ama bir şey söyleyemedim. Ne de olsa karşımdaki Çetin ALTAN.

Ahmet HAKAN’ a sormaya kalktım, ne soracağını biliyorum, sen sormadan cevabını vereyim; değişmediler dedi.

Fatih ALTAYLI’ya sorayım dedim, demez olaydım. Soruma fırsat vermeden, sorma kardeşim, çok fena kullanıldım, onların değişimi fikir düzeyinde değil, giyim düzeyinde oldu. Fikirleri hiç değişmedi ama artık daha kaliteli şeyler giyiyorlar dedi.

Turan DURSUN’a sormasam olmaz deyip soluğu kapısında aldım. Barış MANÇO’nun “Bak evladım buna ayı derler...” mısraında olduğu gibi bak kardeşim diye başladı ve :

Türkiye’de iki tür Müslüman vardır.

1-İslamın ve imanın şartlarını kabul eden, imanın şartlarına inanan, İslam'ın şartlarından bazılarını ihmal eden (Örneğin beş vakit namaz ve oruç...) ama Allah'ın kendilerini affedeceğine inananlar ile,

2-İslamın 54 farzından birini dahi eksik bıraktıklarında dinden çıkacağına inananlar.

GÜL ve ERDOĞAN bu tanımlamanın ikinci kısmında olan insanlardır. Değişip değişmediklerine kendin karar ver dedi.

Dedi ama, beni de kendime getirdi. Meğer rüya görmüşüm. Öyle ya! Turan DURSUN katledileli yıllar oldu. Aslında hiç tanımadığım ve yukarıda adlarını zikrettiğim insanlarla konuşma falan yapmamışım. Kendime gelmek umuduyla duşa girdim. Musluğu açmaya çalışırken, değişmediler diyen Ahmet HAKAN’ın ve Fatih ALTAYLI’nın yanılabileceğini, değiştiler diyenlerin haklı olabileceğini düşündüm de rahatladım. Ses izolasyonuna dikkat edilmeden imal edilen evim yüzünden, yıkanırken türkü söylemek yerine ancak ve o da içimden olmak kaydıyla, şiir okuyabiliyorum. Şiirlerini okumaktan hoşlandığım pek çok şair var ama, her nedense bu sabah(!) Kazak ABDAL geliverdi aklıma.

Ve dedi ki:

Eşeği saldım çayıra

Otlayıp karnın doyura

Gördüğü düşü hayıra

Yoranın da avradını...

1 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı zevkle okutum yzıda sözü edilen kişiler değiştim gibi gözkürler ama asla değişmezler bir atasözünde "Dervişin fikri neyse zikride otur" boşuna demememişler katı milli görüş geleneğinden gelenler değişmezler

    YanıtlaSil