13 Şubat 2010 Cumartesi

OTUZÜÇ KURŞUN

MUSTAFA MUĞLALI VE OTUZÜÇ KURŞUN OLAYI.
Ahmet Arif'in
.../
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
/...



Dediği gibi, Doğu Anadolu'nun İran sınırıyla olan ilişkisi Anadolu'nun ortasındaki iki köyün ilişkisi kadar yakındır. Tüm Anadolu'da yaygın olan çetecilik Doğu Anadolu'da daha da yaygın bir geçinme kaynağıdır. Çete reisleri zayıf  veya uygun buldukları yerleşim yerlerini basmakta ve buralarda yaşayan köylülerin mallarını gasp ederek yaşamaktadırlar. Bu çeteler hem Türkiye'de hem de İran'da talan yapmaktadırlar. Türkiye'deki çetelerden biri İran'da yaşayan ama dedelerinin Türk olarak bilindiği, Türk İstihbaratı elemanı olduğu söylenen aşiret reisi Mehmet Mısto'nun köyünü basar ve bir rivayete göre 400-500, başka bir söylentiye göre 1500-2000 hayvanını Türkiye'ye kaçırır. Bu durum Türk olmakla ve Türk istihbaratının elemanı olmakla gurur duyan Mehmedi Mısto'nun ağırına gider. Özalp ilçesi kaymakamı arcılığı ile Türkiye'ye baş vurur. "Gasp edilen hayvanlarımı bana iyilikle geri veriniz. Ben sizin dostunuzum. Ricamı kabul etmezseniz, hayvanlarımı aynı usulle geri alabilirim. der  Bu tavır hükümetin kabul edebileceği bir tavır değildir.. Zamanın Özalp ilçesi yetkilileri Mısto'nun bu talebini dikkate alacaklarına "gelip karını da koynundan alacağız" mealinde mektup yazarlar. Mehmedi Mısto bu mektup üzerine İran'daki bazı aşiretlerden de aldığı yardımlarla Türkiye hudutları içerisine girerek ve Özalp İlçesinin 1.5 kilometre yakınına kadar sızarak Özalp halkına ait 406 adet hayvanı gasp edip İran'a kaçırır. Günümüzde olduğu gibi o zamanda da görevini layıkıyla yapmayan sivil-asker bürokrat hemen suçlu bulmak telaşına kapılır. Mehmedi Mısto bu talanı tek başına yapmış olamaz, onların mutlaka işbirlikçileri vardır diyerek içeride soruşturma başlatırlar. Önce 40 kişi tutuklanır. Bunlardan 35 kişi serbest bırakılır. Sonra yine tutuklanırlar. En sonunda 33 kişinin Mehmedi Mısto'ya yardım ettiklerine karar verilir. 33  kişiden biri kadın olduğu gerekçesiyle serbest bırakılır, geri kalan 32 kişi İran sınırında Çilli gediği olarak bilinen mıntıkaya götürülür. Arkasından ne olduğu tam olarak bilinmez ama bu 32 kişinin biri hariç kalanları  ölür. Ölmekten kurtulan  kişi olayın açığa çıkmasına, Ahmet Arif'in Otüzüç Kurşun şiirini yazmasına neden olan İbrahim Özay'dır.
23 Temmuz 1943 tarihinde meydana gelen olayın olabildiğince en kısa hikayesi budur.
Bu hikaye İsmail Beşikçi'nin "Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı ve otuzüç Kurşun" isimli kitabından alınmıştır.
Kanımca bu olayda Türkiye Cumhuriyeti'nin kusuru yoktur. Tek sorumlusu, her daim basit çıkarları peşinde koşan, Çetin Altan'ın deyimiyle " benden atlasında nerede patlarsa patlasın" diyen Türk Kamu Bürokrasi'sidir.


OTUZÜÇ KURŞUN

1.


Bu dağ Mengene dağıdır

Tanyeri atanda Van'da

Bu dağ Nemrut yavrusudur

Tanyeri atanda Nemruda karşı

Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur

Bir yanın seccade Acem mülküdür

Doruklarda buzulların salkımı

Firari güvercinler su başlarında

Ve karaca sürüsü,

Keklik takımı...



Yiğitlik inkar gelinmez

Teke tek doğüşte yenilmediler

Bin yıllardan bu yana, bura uşağı

Gel haberi nerden verek

Turna sürüsü değil bu

Gökte yıldız burcu değil

Otuz üç kurşunlu yürek

Otuz üç kan pınarı

Akmaz,

Göl olmuş bu dağda...


2.

Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı

Sırtı alacakır

Karnı sütbeyaz

Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı

Yüreği ağzında öyle zavallı

Tövbeye getirir insanı

Tenhaydı, tenhaydı vakitler

Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı



Baktı otuz üçten biri

Karnında açlığın ağır boşluğu

Saç, sakal bir karış

Yakasında bit,

Baktı kolları vurulu,

Cehennem yürekli bir yiğit,

Bir garip tavşana,

Bir gerilere.



Düştü nazlı filintası aklına,

Yastığı altında küsmüş,

Düştü, Harran ovasından getirdiği tay

Perçemi mavi boncuklu,

Alnında akıtma

Üç topuğu ak,

Eşkini hovarda, kıvrak,

Doru, seglavi kısrağı.

Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!



Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,

Böyle arkasında bir soğuk  namlu

Bulunmayaydı,

Sığınabilirdi yüceltilere...

Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,

Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,

Yanan cıgaranın külünü,

Güneşlerde çatal kıvılcımlanan

Engereğin dilini,

İlk atımda uçuran

Usta elleri...

Bu gözler, bir kere bile faka basmadı

Çığ bekleyen boğazların kıyametini

Karlı, yumuşacık hıyanetini

Uçurumların,

Önceden bilen gözleri...

Çaresiz

Vurulacaktı,

Buyruk kesindi,

Gayrı gözlerini kör sürüngenler

Yüreğini leş kuşları yesindi...

3.

Vurulmuşum

Dağların kuytuluk bir boğazında

Vakitlerden bir sabah namazında

Yatarım

Kanlı, upuzun...

Vurulmuşum

Düşüm, gecelerden kara

Bir hayra yoranım çıkmaz

Canım alırlar ecelsiz

Sığdıramam kitaplara

Şifre buyurmuş bir paşa

Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız


Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz

Rivayet sanılır belki

Gül memeler değil

Domdom kurşunu

Paramparça ağzımdaki...

4.

Ölüm buyruğunu uyguladılar,

Mavi dağ dumanını

ve uyur-uyanık seher yelini

Kanlara buladılar.

Sonra oracıkta tüfek çattılar

Koynumuzu usul-usul yoklayıp

Aradılar.

Didik-didik ettiler

Kirmanşah dokuması al kuşağımı

Tespihimi, tabakamı alıp gittiler

Hepsi de armağandı Acemelinden...



Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız

Karşıyaka köyleri, obalarıyla

Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,

Komşuyuz yaka yakaya

Birbirine karışır tavuklarımız

Bilmezlikten değil,

Fıkaralıktan

Pasaporta ısınmamış içimiz

Budur katlimize sebep suçumuz,

Gayrı eşkiyaya çıkar adımız

Kaçakçıya

Soyguncuya

Hayına...



Kirvem hallarımı aynı böyle yaz

Rivayet sanılır belki

Gül memeler değil

Domdom kurşunu

Paramparça ağzımdaki...



5.


Vurun ulan,

Vurun,

Ben kolay ölmem.

Ocakta küllenmiş közüm,

Karnımda sözüm var

Haldan bilene.

Babam gözlerini verdi Urfa önünde

Üç de kardaşını

Üç nazlı selvi,

Ömrüne doymamış üç dağ parçası.

Burçlardan, tepelerden, minarelerden

Kirve, hısım, dağların çocukları

Fransız Kuşatmasına karşı koyanda



Bıyıkları yeni terlemiş daha

Benim küçük dayım Nazif

Yakışıklı,

Hafif,

İyi süvari

Vurun kardaş demiş

Namus günüdür

Ve şaha kaldırmış atını.



Kirvem hallarımı aynı böyle yaz

Rivayet sanılır belki

Gül memeler değil

Domdom kurşunu

Paramparça ağzımdaki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder